AĞUSTOS
Fatih TEZCE’nin kaleminden..
Ağustos sıcağında bu küçük kasaba belediyesinin yapmış bulunduğu su havuzunun tam ortasında dut ağaçlarına meydan okurcasına yükselen fıskiyenin içinden geçe geçe serinliyor çocuklar.
Fıskiye, içinden geçen çocuklarla birlikte sabah olunca yeniden dirilen hayalleri de ıslatıyor.
Bu sefer iyi bir şey bu ıslaklık.
Sular hep ikindi vakti birbirlerine değdikçe umut serpiştiriyor parktaki herkese.
Çocuklar ve hayalleri taptaze kalıyor.
Bir de Ağustos.
Belde Belediyesi sabah akşam suladıkça parkları, çocukların hem rüyaları hem hayalleri hem de her gün tepemizin üzerinde gezinen ağustos yeniden doğmuş gibi oluyor.
Çiçeğin altına bir leğen, leğenin içine biraz su koyup tatile giden emekli öğretmen gibi kasabanın meydanında bulunan su havuzundan doğrulan sular çocukları işte böyle diri tutuyor Ağustos ’ta.
Çocuklar çiçektir çünkü.
Akşam renklerini önce evlerin camlarına, sonra parkta oynayan çocuklara düşürüyor.
Pencereyi açan Anadolu kadınları başındaki yaşmağı ağızlarına dolayarak bakıyorlar sokağa.
Sokakta birbirlerini arayan renkler birden daha da renkli oluyor.
Her şey aslında beyaz; biz baktıkça oluyor renkler, diyor ağustosta telleri sarmış bulutlar o anda herkese.
Beton basketbol sahasında futbol oynayan mahallenin çocukları gibi şaşkınlığını gizleyemeyen kuşlar, elektrik tellerini evlerin üzerine üzerine örerek büyütüyor hayallerini.
Çocuklar ise hayallerini büyütmek için o gece erkenden yatağa giriyorlar.
Uyuyunca sabah olacak çünkü.
İstop istop diye bağırıyor bir çocuk.
Top havada kalıyor, düşmüyor betona.
Sarı ama kırmızı çizgili bu plastik top, kasabanın tek, ince ve uzun, bir de her yanına yapıştırılmış gibi duran sıvaları dökülmüş evlerine her değdiğinde, yere inene kadar oyundaki bütün çocukların hayalleri iniyor gökyüzünden.
Gökyüzü boşalıyor bir anda. Sanki gökyüzünü çocuklar doldurmuş.
İnce ve uzun bir zaman tünelinden geçiyor çocuklar.
Geleceğe dönüş filmini hatırlıyorum ben o anda. Çizgi kırılıyor aniden.
Yok, hayır, hepimiz hâlâ aynı zamandayız.
Ne çok hayal var ağaçların yapraklarında.
Her yaprak bir çocuğun omzuna düşünce sararıyor.
Ağaç mı, yaprak mı, insan mı sararıyor, bilen yok!
Ağustos ayı ağıta benziyor.
Bir şeyi kapıdan yolcu etmek gibi bu ağustos.
Gene gel demek gibi, kapıdakinin belki gelirim demesi gibi. Ağıt, sesimizin bizden çıkmadan avazımızın göğü yırtması gibi.
Gün gibi yaşlanıyoruz. İçinden gelip yine içinden geçerek savuşuyoruz zamanın.
Ağustos gibi yaşlanıyoruz işte…