YILDIZ MİSALİ KAYAN BAYRAMLAR
Songül KİŞİOĞLU’nun kaleminden..
Usulca gözlerimi kapattım, çocukluğumda ki bayramları hafızamda yokladım.
Annemin, Ayşe halamın ve komşu kadınların telaşlarını hatırladım bi’an.
Bafra’nın mahir kadınları tepsi tepsi kimi nokul yapıyor kimi yufka açıyor.
Babaların telaşını hiç sormayın, onlar için en mühim olanı, el öpüp şeker yada harçlık alacak olan çocuklar için hazırlık yapmak.
Çocukların telaşı ise, bayramın sabahı uyandıklarında yastık altında bulacakları bir çift çorap yada kundura.
Bayram arefesi esnaf tüm neşesi ve tebessümü ile dükkan kapısını “BİSMİLLAH” diyerek açıyor.
Ortalık şenlik havası; ayakkabıcılar-kasaplar-
Alışverişlerde karşılıklı çay ve sohbetler uzayıp gidiyor.
Arefe günlerinde anne ve babaların aldığı bayramlıklar kapıların arkasına asılır ve kapı sıkı sıkıya kapatılırdı, çünkü çocukların yattığı yerden hediyelerini görmemesi gerektiği düşünülürdü.
Sabah ezânının kulaklarda yankılanmaya başlamasıyla evlerde hareketlilik başlardı.
Babalarının bayram namazına gidişi ve gelinceye kadar olan bir saatlik zaman zarfında hemen ev temizlenmeli, kahvaltı hazırlanmalı, bayramlıklar giyilmeli, en sevdikleri limon kolonyası ve şekerlemeler girişteki sehpanın üzerinde yerini almalıydı.
Zilin çalmasıyla kapı açılır, camiden dönen baba, karşısında anneyi ve çocukları bulurdu.
Sırasıyla anne ve babalarının elleri öpülür, duaları alınırdı.
İlk bayram sabahı kahvaltıları istisnasız evlerde yapılırdı.
Kahvaltı sonrası, şeker toplamak için mahallenin çocukları hep birlikte ellerinde poşetlerle adeta taarruza geçecek ordu edası ile sokak aralarına ve mahallelere dağılırlardı.
Şeker alacaklar elbet ama onların gönül tahtında çikolatalar vardı.
Bilirsiniz eskiden çikolata veren evlerin sayısı hayli azdı.
Çocuklar, bayram öncesi derin istihbaratlar yapar ve neticesinde çikolata veren evler ablukaya alınırdı.
Hey gidi günler hey!
Bir de şeker toplarken kaybolan çocuklar vardı.
Hani gün boyunca evini bulamayıp, kaldırım kenarına oturup ağlayan çocuklar.
Onlar ağlarken anneler babalar koca şehri birbirine katarlardı.
Çocuklarının eşgalini verip gün boyu aratırlardı.
Kaybolan çocuk bulununca niye uzaklara gittin diye zabıta ve polis amcalar ufaktan kulak çekerler, ailelerde kulak çekene eline sağlık derlerdi.
Bayramın ilk günü dede, nine ve büyüklerin el öpmelerinin tadı başka idi.
Çocuklar hem el öper hem de göz ucuyla diğer elin cebe gidip gitmediğini kontrol ederlerdi.
Harçlıklar alınınca yüze sürülür, sevinç çığlıkları atılırdı.
O an evde birden fazla çocuk varsa harçlıklarını aldıktan sonra evin en ücra köşesine gider topladıkları harçlıkları sayarlardı.
Bafra’da bayram akşamlarında şube caddesinde yapılan yürüyüşlerin tadı bir başkaydı.
Anneler, babalar ve çocukları en temiz ve ütülü giysileri ile ağır adımlarla caddede ilerlerlerdi.
Herkes birbiri ile nazikçe tokalaşırken bayramlaşılır, hatırlar sorulurdu.
Bayramlarda şube caddesinde gezintiye çıkmadan önce ailelerin son kez gözden geçirdikleri başka bir husus vardı.
Gelinlik çağda kızları olan aileler kızlarına ayrı bir özen gösterirlerdi.
Anneler evlerinde kızlarına başkalarına nasıl davranılacağını ve konuşulacağını öğütler ve sıkı tembihlerde bulunurlardı.Bu tembihlere uymayan genç kızlar annesi tarafından kimsenin fark etmeyeceği şekilde baldırından çimdiklenirdi.O çimdikten can yansa da ses çıkarılmazdı.
Delikanlı babaları ise, oğullarına nasıl adam olunur uzun uzun anlatır ve sonrasında dışarıya çıkmalarına izin verirlerdi.Hadi diyelim delikanlı izni kopardı ve akşam arkadaşları ile dolaştı ama geç kalırsa bayram sonrası bir ustaya çırak olarak verilir ve sokaklarda boş boş gezmesi önlenirdi.O delikanlılar ustanın yanında gündüz öyle yorulurlardı ki artık akşama gezmeye halleri kalmazdı.
Bayramlarda şube caddesinde gelin yada damat olacaklar göz ucu ile bulunur ve bayram sonrası harekete geçilirdi.Her bayram yeni kurulacak her bir ailenin ilk adımı olurdu sanki.
Bafra için bayram günlerinin efsunlu bir tadı vardı o zamanlar.
Bizler o bayramların şanslı çocuklarıydık.
Şimdi ki çocuklar öylemi?
Çocuklara günümüzde aynı bayramları yaşatmak ise yetişkinlerin ellerinde.
Şimdi bakıyorum da öyle bir haldeyiz ki !
Bayram mı yoksa sıradan bir gün mü geçiriliyor hiç kimse farkında değil.
Gözler kapıda ziyaretçi bekliyor.
Daha vahimi ise kimisi için artık o gözler kapıya dahi yönelmiyor.
Kültürümüz unutulmuş, kentleşme ile birlikte akrabalık bağları telef olmuş,
Adeta geçmiş katliamı yapılıyor ama kimse buna tık bile diyemiyor.
Geleceğe yatırım yapmayı, çocuklara servet bırakmakla eşdeğer görülen bu günlerde sanki tadımız tuzumuz kalmadı.
Ruh dünyasını inşa edemediğimiz bir neslin, maddi dünyasını konforlu hale getirmek için deli gibi para kazanmaya çalışıyoruz.
Oysa ki çocukları maddesel zenginliğe bürümek, onlara yapılabilecek en büyük kötülük.
Her elde telefon ve birbirinden kaçan insanlar.
Bu gidişi kendimize sorup, henüz vakit geçmemişken sadece bayramlarda da olsa ellerimizdeki o teknolojileri bırakıp büyüklerimizin yüzlerinde ki kıvrımlarına ve alınlarında ki çizgilere bakmalıyız.Onların derin çizgilerinden ihtiyaç sahiplerinin bayramlarda beklediğini görmeliyiz.
Dostlar, bayram sabahlarında yüreğinde yarası ile bekleyenler var.
Bayramlar, sadece birbirimi öperek kutladığımız anlar değil ayrıca merhametle yaralı yürekleri öpme ve merhem olma günleridir.
Bu bayram ve her bayram tebessümlerinizin insanlarda hoş bir sadâ bırakması dileklerimle…