AŞK İLE TEHVİD ETSE DİLİMİZ
Songül KİŞİOĞLU’nun kaleminden..
Yunus Emre’nin şiirlerinde ki “tasavvuf anlayışından” bir başka etkilenmişimdir.
Tasavvufta hep diğerlerinden farklı görmüşümdür.
Ne cehennemden korkarak,
Ne de cennete erişebilmek için
Allah’a yaklaşmaya çalışmamıştır.
O sadece Allah’ın sevgisine erişebilmek için uğraşan,
Hatta ömrünü bu yolda adayan gönül adamıdır.
Şiirlerini incelediğinizde anlaşılır bir dil kullandığını görürsünüz.
Öylesine yalın ve sade bir dil kullanmıştır ki!
Okuyan herkes ne demek istediğini anlamıştır.
Yunus Emre’yi “halk şairi” olarak tanımlamak eksik bir tanım olacaktır.
Çünkü;
Allah’a erişmede izlediği yol,
Ayırım gözetmeyen tavrı,
Hoşgörüsü,
Şiirlerinde ki anlaşılır dil
Onun “halkın şairi” olmasını sağlamıştır.
”Yaratılanı sevdik, yaratandan ötürü” sözü ile halkın sevgisine mazhar olmuştur.
Yunus Emre’nin Allah’a erişmede ki gayretini,
Günümüz dünya telaşı içinde savrulan yaşamlarla karşılaştırıyorum.
Sonra gözlerimi kapatıp, kirpiklerimi buluşturuyorum.
Binlerce fit yükseklikte bir uçakta yolcu olduğumu
Bi’an yeryüzü coğrafyasına çok yukarılardan
Bulutların üzerinden baktığımı hayal ediyorum.
Çatısı minicik görünen koca koca rezidanslarda yaşayan insanların
Herşeye sahiplermiş gibi hissetmelerini düşünüyorum.
Sonra tekrar düşünüyor, tekrar bakıyorum.
Parsel parsel bölünmüş arsalar, kat kat çıkılmış binaları görüyorum.
Yukarıdan bakıldığında hiç birinin detayı görünmüyor
Bu binaların ne kadar lüks oldukları da anlaşılmıyor.
Vızır vızır geçen araba ışıklarını görüyorum.
Yükseklikten bakılınca
Bu arabaların hiç birisinin modellerinin de önemi kalmıyor.
Koskoca dağların, ovaların, denizlerin, ırmakların
Gözden kaybolduğu yerde,
Arabaların yada katların bir önemi kalır mı sizce?
Asırlar öncesinde,
Yıkılan saltanatları ve krallıkları düşünün.
Bunlar daha bir kaç asır evvel buraların sahibiyim demiyorlar mıydı?
Bakın şimdi o saltanat sahiplerinin ve kralların kemikleri dahi kalmadı.
Tüm bunları tekrar tekrar düşünürken zihnim karmakarışık bir hal alıyor.
Bedenimi bir karınca kadar hissetmeme duygusuna kapılıyorum.
Ne boş bir hayat bizimkisi diyorum.
Dünyalık boş dertlerle zihnimizi tarumâr ediyoruz.
Diyorum ki!
Halimiz nicedir?
Neyin telaşındayız?
Bizim zannettiklerimizi aslında emâneten taşımıyor muyuz?
Emâneten yaşıyor ve emâneten dünyanın bir kenarına ilişmiyor muyuz?
Heyhât ki, ne heyhât.
Ömür dediğimiz şey bir solukta geçiverecek iken,
Dış görünüş, mal yada mülk nedir ki?
Bunlar için ömrü heba ediyoruz.
Mülkün asıl ve tek sahibi ALLAH iken,
Asıl sahibini unutup,
Cismimiz bile ait değil iken,
Dünyada ki küçücük mülklerle
İnsanoğluna mâliklik taslamak nedir ki?
Ruhlarımızı neden tehvid ile mülk sahibine vardıramıyoruz?
Vakit çok geç olmadan,
Soluk alıp veriyorken,
Gözlerimiz görüyorken,
Kulaklarımız işitiyorken,
Aklımız ile hareket edebiliyorken,
Allah’ı kalbinde yaşayan Yunus Emre’yi örnek alarak
Cennet yada cehennem kaygısı taşımadan,
Sadece Allah’ın sevgisine erişebilmek için
Dilimiz ve gönlümüz ile O’nu tehvid etmeliyiz.
Hoşgörüyle bezenmiş bir ömür sürmeniz dileklerimle…
Songül Kişioğlu