ADI HER NEYSE…
Fatih TEZCE yazdı..
“Adı her neyse işte… Bu virüs bir gün geçer gider de işte… Konora mıdır nedir adını bile söyleyemiyorum… Bunun da aşısı bulunur… Herkes iyileşir… Sen rahat ol… Domuz muydu neydi, ismini söylerken bile günaha girdiğimi sanıyorum, korkuyorum…Herkesi aşılamadılar mı… Sonra o dönem Başbakan çıkıp da televizyonda itiraz etmedi mi… Biz de Başbakan gibi itiraz etmedik mi… Adı her neyse işte… Ben korona diyorum… Alt komşu yaşlı teyze konora diyor… İtalyanca bir kent adı gibi… İtalya da ölümler o yüzden çok diyor alt komşu… Alt komşumuz her gün ağlıyor… Apartmanlarda yalıtım sıfır… Herkes her şeyi net duyuyor… Her sabah, namaz vakti alt komşumuz olan yaşlı kadının feryat figan ağlamasını duyuyorum… Korona İtalya’da bir kent sanıyor… Çünkü oğlu İtalya’da yaşıyor…”
Sonra TRT Haber’de sağlık bakanını canlı dinledik… Omzunu omzuma koydun… Saçların ağarmış, fark ettim… Sağlık Bakanı en çalışkan bakan diyorsun, bana bakarak… Ben sana bakarak ta uzaklara dalıyorum…
“Sonra mesela hem daha önce de aynısı olmadı mı… Kuş gribi dediler de yatılı bölge okulunun kümesinden tavukları zorla almadılar mı… Kars’ta eksi 25 derecede Faik Bey Caddesinde yürürken kuş gribini konuşmadık mı… Sen o zaman da böyle bilgiç bilgiç konuşmuştun… İşyerinde herkese bilgiler verdin… Dünya küçük bir köy olacak dediğinde bizim patron gülmüştü sana… Kendi cahilliğine güldüğünü kümesindeki kaz ve tavukları yetkililerin zorla aldığında anlamıştı… Adı her neyse işte hepsi geçer, aşı bile bulunur… Ama ama işte…”
Biraz çıkıp gezelim demiştin… Gezmeye mezarlıktan başlamıştık… Her zaman olduğu gibi… Bunun iki sebebi var… Birincisi, evimize en yakın sosyal alan mezarlık… İkincisi, yeşili seviyorum ben… Her yer ağaç, her yer direniş… Televizyonda gezi diye bir park için slogan atmışlardı da aklımda kalmıştı… Ne güzel bir slogan… Her yer ağaç her yer direniş… Direniş nasıl olur… TOMA’nın önünde suya karşı beklemek direniş midir… Ya da musallada imamın önünde beklemek mi direniş…
“Neden direniyoruz… Corc orvıl’ın seksen dört isimli romanını okumadık mı birlikte… Herkesi izleyen bir televizyon yok muydu romanda… Herkes herkesi izlemiyor muydu… Herkes herkesten şüphelenmiyor muydu? Eee, bu korona da öyle… Bir bakıver, sienen Türk’te anlatıyor işte Abdullah diye birisi… Aynı o roman… corc orvıl, İngiliz istihbaratına çalışan bir ajandı… Romanı da kraliçe yazdırmıştı… Bunları sen anlatmıştın bana… Şimdi bir Ocak ikibinyirmide Hubei’den çıkan bu virüs neden Avrupa’da daha çok ölüme neden oldu… Neden… Neden…”
Kuyumcular çarşısında altının alış ve satış fiyatını birkaç kez kontrol etmiştin… Hatta gogıl emmiye de bakmıştın… Zarar-kar durumu nedir diye sormadım ben… Oldum olası sevmedim parayı çünkü… O yüzden hep zarar kelimesiyle başladım içinde para geçen cümlelere… Hiç “kar-zarar” demedim mesela… Karnımızı doyuracak kadar, çocuklarımızı büyütecek kadar, el güne muhtaç olmayacak kadar kazanıyoruz… Daha ne olsun… Bak Vuhan’da zengin Çinliler kâğıt paralarını uçak yapıp aşağı atıyorlar… Virüs paradan geçiyormuş… Bak bu da yalan… Yeminle yalan… Bu da bir oyun… Kâğıt paradan virüsün bulaşması kocaman bir yalan… İnsanların paraya bu kadar yakın olması ama kocaman bir yalnızlık…
“Şimdi anlıyorum… İtalyanlar ekonomik darboğaza girdiler… Çinlilerde de para çok… Hepsini aldılar limandan… Hepsi de virüslüydü… Para huzur getirmek zorunda değil her zaman… Ah bu İtalyanlar… Makarnanın virüse iyi geldiğini zanneden İtalyanlar… Televizyonda bir akım başlamış… Oturduğumuz mahallenin marketinden tüm makarnalarını aldığını övünerek söyleyen komşuma en iyi spagettiyi İtalyanlar yapıyor dedim… Alaya aldım ama anlamadı sanırım… Evet dedi hiç aklıma gelmedi dedi… Aklımıza paradan da önemli şeyler gelmiyor ne yazık ki…”
Akşam oldu… Tüm haber kanallarında kırmızı yazı… Son dakika… Yeni gelişme… Tramp da virüs testi yaptırdı… Elizabeth hastanede… Merkel titriyor… Makron ’un, kendinden otuz yaş büyük eşinde virüs tespit edildi… Kanada’nın genç ve yakışıklı başbakanı, kubek eyaletinde karantinaya alındı…
“Bunlar yalan… Hepsi oyuncu… Dünyayı bir aile idare ediyor… Bu ailenin her bireyi bir ülkenin başında… Hepsi hasta numarası yapıyor… Hepsinde aşı var… Belki de aşı yok… Çünkü böyle bir virüs yok… Kandırıyorlar bizi… Hepimizi kekliyorlar… Olan yine üçüncü dünya ülkelerine olacak… Petrol bitti, doğalgaz azaldı, elektrikli arabalar yeni yeni çıkacak… Eeee ne var sırada… Kölelik… Kölelik var sırada… Hepsi oyun anlamıyor musun, hepsi oyun… Virüsün aşısı bulunur da bu para hastalığının tedavisi bulunur mu?”