BEN NASIL MALİYE OLDUM
Songül KİŞİOĞLU’nun kaleminden..
Bu satırları karalarken neden maliye olduğumu, Maliye Bakanlığı’nın geçmiş uygulamalarını dost meclisimiz olan satırlarım ile anlatmaya çalışacağım.
Dışarıdan insanların ürkerek baktığı maliyenin, aslında bir baba ocağı olduğunu göreceksiniz.
Maliye Bakanlığı’nın personel yetiştirmedeki izledikleri yolu göreceksiniz.
Maliye Bakanlığı’nın personelini yetiştiren idarecilerinin yöntemlerini okuduğunuzda kamusal alanlarda aslında yöneticinin nasıl olması gerektiğine dair bilgiler edineceksiniz.
Yazı içerisinde Maliye Bakanlığı’nda ve diğer kurumlarda görev yapan kişiler ile özel sektörden bazı isimleri göreceksiniz.
Bu kişiler devletimize hizmetleri ile adlarını altın harflerle yazdırdılar.
Özellikle BAFRA’lı dostlarım sizler bir çok ismi görecek ve buruk bir tebessüm ile geçmişi anacaksınız.
Benim maliye olmamda katkıları bulunan kişilere teşekkür ederek, tarihte iz bırakmak adına isimlerini sizlerle paylaşmak isterim.
Rahmetli babam; Ziya KİŞİOĞLU
Desteklerini esirgemeyen; Kardeşlerim ve rahmetli annem Türkan KİŞİOĞLU
Türkiye’nin ilk kadın Defterdarı; Aynur ÇOGAY
Yalova Defterdarlığı Muhasebe Müdür Yardımcısı; Rahmetli Ömer Bircan GÜLÇİN
Kaymakamlarım; Talat SUNGUR, Hayati SOYLU,
Kaymakamlık Efsane Yazı İşleri Müdürümüz; Necmettin ÖZEL
Müdürlerim; Rahmetli Ali BUDAK, Sinan TATAR , Mehmet Ali ÇOM
Eczacılar adına: Saffet ARSLAN – Sami İÇTEN – Tahsin GÜNDAY
Okul müdürleri adına; Mustafa SÜMER, Rahmetli Mehmet ÇEMBELOĞLU
Kurum müdürleri adına; Hasan YİĞİT
Bafra Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıf Müdürü; Hasan İRER
Kadastro Müdürlüğü personeli ve yakın dostum; Fatma YILDIRIM
Bafra Ağır Ceza Mahkemesi eski Başkanı; Rahmetli Hakim Nihat GÖRGÜN
Bafra’nın tanınmış simalarından ve kıymetli dostum; Kenan İŞLER
Bafra’nın tanınmış tüccarlarından; Rahmetli Süleyman TÜRK
Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişi; Emine DUMAN, Nail HACIOSMANOĞLU
Çalışma arkadaşlarım; Nevin ORHAN, rahmetli Fevzi ÖZCAN, rahmetli Ali MARULCU, Necla TAYHAN, Bahise KAYA, veznedarımız rahmetli İsmet VERAL, Mümin KARACA, Atike KIRMAZ, rahmetli Şinasi KAYA, Osman GÜN, Nurcihan KOÇ, Kadir GÜLER, Bayram DOĞRU, Sema YILMAZ COŞGUN, Emine TOPAL, Zafer-Gül DELİKANLI, Hülya ARIĞ, Serhan DOĞAN, İdris YETER, Hazine avukatlarımız Saadet KOLAYLI-Kamuran ÇAKICI
Vergi Dairesi Müdürlüğü adına; Hasan ARABACI, Zeliha ÖZAY, Sebahattin PEKŞEN, Semra İÇLİDIŞLI, Sevim GÖKREM, Nuray KÖKSAL, Bahriye HATİPOĞLU, Emine TOPYILDIZ, Medine ERAYTAÇ, Ragibe YILDIZ, Rukiye Gül GÜLEÇOĞLU, Yusuf BİLGİ, Recep KÖKSAL, Hasan KURT, Bayram YILMAZ,
Ziraat Bankası Müdürlüğü personeli adına; Rahmetli Vildan KÖSE
Adliye Personeli adına; Ayşe HACIÖMEROĞLU
Askerlik Şubesi Personeli adına; Rahmetli Alb.Yakup Selim TOMAÇ, personel Sibel KILIÇ
Kadın girişimci ve kıymetli dostum; Gül GENÇ
Garanti Bankası’ndan emekli abimiz; Sinan AYTÜMÜR
Bafra eski Emniyet Müdürlerinden; Emniyet Müdürü Mahir EROL
Baba dostlarımız; Memduh AKSU-Nurettin ÖZKAYA
Otobüs işletmeleri adına; Sezai ÖZCAN, Recai ÖNDER ve Duran AYDIN
Emekli İcra Müdürü ve baba dostumuz; Rahmetli Hüseyin BAŞGÜL
Doktorlar adına;Uzm.Dr.Mahmut Celal ATMACA
Aile Dostlarımız; Cihangir-Naciye KÖSEOĞLU, Mehmet-Gül ÖZKAPTAN
Emekli Öğretmen; Serpil HACIÖMEROĞLU, Yusuf Ziya BAŞGÜL
Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü adına; Saymanlık Müdürlüğü personelinin tümü
Dostlukları ve gelişmeme sundukları katkı nedeniyle teşekkür ediyorum. Aramızdan ayrılanları rahmet ile anıyorum.
“Ben nasıl maliye oldum” sorusunun cevabı ise Maliye Bakanlığı’nın etik değerlerinde saklıdır.
Benliğim, vatanım, baba ocağım olarak gördüğüm Maliye Bakanlığı öyle bir kurumdur ki!
Günlerce, haftalarca yazsanız bitmez. Ne mürekkep ne de kağıt yeter.
Sizlerle dost meclisinde sohbet edercesine iki kelam etmek isterim.
Naçizane ben, babasının mesleğini idol edinmiş bir çocuktum.
Rahmetli babam Maliye Bakanlığı’nda yıllarca Malmüdürlüğü görevi yürütmüş bir kamu görevlisiydi.
Ama her şeyden önce iyi bir İNSAN idi.
Kusurları yok muydu? Elbette vardı, çünkü insandı.
Böyle bir babanın kızı olarak dünyaya gelmiştim.
Daha okula başlamadığım çağlarda, Bayburt o dönem ilçe ve babam ise Malmüdürü, lojmanımız ise işyerine yakın.
Sokaklarda en çok oynayan çocuklardan biri idim ama benim vazgeçilmezim Bayburt Malmüdürlüğü idi.
Nerdeyse her gün babama yalvararak yanına gitmek isterdim. Gittiğim de ise ağlayarak dönmek istemezdim.
Aklımda kalan anılarımdan biri memurlar arasında kalem-kağıt götürmemdi. Beni sandalyelerine oturturlar ve nasıl iş yapmam gerektiğini anlatırlardı.
Bayburt Malmüdürlüğü ziyaretlerim ilkokul çağlarımda da sürdü.
Babamın sekreteri Adviye ablayı hiç unutamam, babamın odasına gitmek istediğimde öyle hemen izin vermezdi.
Babamın kapısında öyle beklerdim, babam yanında ki insanları sohbet edası ile uğurladıktan sonra ancak odasına girebilirdim.
İşte daha o zamanlar küçücükken “ben maliyeci olacağım” diye tutturan bir çocuktum.
Yıllarca başka hiçbir meslek düşünmedim.
Şimdi düşünüyorum da “benim hayatımın ilk ve en önemli laboratuvarı Bayburt Malmüdürlüğü sonrasında ise ilk memuriyet yerim olan Bafra Malmüdürlüğü” imiş.
Malmüdürlüklerinin aynı zamanda hayatı öğreten okul olduğunu zaman içerisinde daha çok görüyorsunuz.
Babamın pek taraftar olmamasına rağmen, Maliye Bakanlığı’nın açtığı memuriyet sınavını iyi derece ile kazanarak Bafra Malmüdürlüğü’ne muhasebe memuru olarak atandım.
İşte o zaman rahmetli babamın ilk emir ve nasihatını aldım.
“Vatandaşı kapıdan çıkarken devletine küstürmeden yolcu edebileceksen git işe başla yoksa tek bir vatandaşı bile üzdüğünü duyarsam seni o gün çeker alırım ” dedi.
O gün “hem babama hem kendime vatandaşı küstürmeyeceğime dair söz” verdim.
Anılarımı anlatırken Bafra Malmüdürlüğü çalışanları ile o dönemler görev yapmış diğer kamu görevlilerine, kurumlar arası iletişime ve kamu kurumlarında ki teknik donanımlara satırlarımda yer vermek istiyorum.
Çünkü, o dönemin çalışma şartları, teknik donanımları ve yöneticilik anlayışına dair bilgilerin yeni nesile aktarımının onlara yol gösterici olacağını düşünüyorum.
Birlikte çalıştığım ilk kaymakam hayatta ise ALLAH uzun ömürler versin Talat SUNGUR beyefendi idi. Makamının hakkını veren, çalışanlara huzurlu çalışma ortamı sağlayan, vatandaşın sorunlarına çözüm üreten bir yönetici idi.Yeni atanan kişilere “amir yada memur ayrımı yapmaksızın hayırlı olsun ziyaretinde bulunan” nazik bir kişilik.
Bana ve benimle başlayan diğer arkadaşlarımı da hayırlı olsun ziyaretinde bulunmuştu.
İlk gün muhteşem bir heyecanım var. Aslında çoğu personel aynı zamanda rahmetli babamın çalışma arkadaşları idi ama heyecanımı yatıştıramıyordum.
O dönem Bafra Malmüdürlüğü’nün muhasebe, milli emlak ve muhakemat olmak üzere üç ayrı servisi bir de veznemiz vardı. Her servisin bir şefi yada deneyimli bir personeli vardı.
Milli emlak şefimiz rahmetli Fevzi ÖZCAN alanında duayen isimdi.
Muhakemat servisinin hazine avukatları Saadet Kolaylı ile Kamuran ÇAKICI hanımefendileri unutamam.Muhakemat servisinin duayen isimleri vardı, Gül DELİKANLI ablamız ve rahmetli Mümin KARACA abimiz.
Veznedar İsmet abimize ise kendi aramızda “devlet baba” diyorduk.
Çünkü, şefimiz Necla TAYHAN’ın oğlu “yahya” o zamanlarda okul çağlarında bile değil, İsmet abimizi veznede para öderken gördüğü için annesine “o devlet baba mı” deyince bu tanım çok hoşumuza gitti, bizlerde kendi aramızda “devlet baba” demeye başladık.İsmet abimiz görüntüsü ile de baba yiğit bir adamdı, hatta ben onu Yeşilçam’ın aktörlerinden Hulusi KENTMEN’e benzetirdim.
Muhasebe servisimizin o dönem iki kıymetli şefi vardı, biri karşısında titrediğimiz Ali MARULCU diğeri ise Necla TAYHAN idi. Daha sonra ki yıllarda aramıza naklen atama ile yeni bir şefimiz daha atandı, adı Bahise KAYA idi.
Sabah mesaiye başladıktan sonra, şefim Necla TAYHAN ilk işim olan yevmiyeleri işleme görevini verdi ve masamın üzerine yığınla “Tahakkuk Müzekkeresi ve Verile Emri” koydu ve nasıl yapılması gerektiğini izah etti.
O dönem yevmiyeler ve defterler elle işleniyor, ay sonu cetvelleri ise kocaman daktilolarda hazırlanıyordu.
Hesaplamaları ise; şimdilerde internette ve antikacılarda nostalji olarak satılan kolla çevrilen FACİT HESAP MAKİNELERİ ile yapıyoruz.
Kocaman yevmiye defterinin arasına karbon kağıdını koyduktan sonra kopya kalemi ile tahakkuk müzekkeresi ve verile emri belgelerinde ki bilgiler yazılır, sonuçları mizana geçirilir, hesabı ile uygunluk sağlanınca diğer hesaplara bakan arkadaşlar kara kaplı kocaman defterlerine ayrı ayrı işlerler, mizan ile hesaplarında ki rakamlar tuttuğunu görünce herkes bir derin OHHH çekerdi.
Kuruşlu rakamları, saatlerce hatta günlerce aradığımız çok olmuştur.
Size şu an anlattıklarım bir saat gibi görünse de tüm işlemler elde yapıldığı için tüm mesai günü hatta fazla mesai saatini alıyordu.
Sizler okurken bile yoruldunuz belki, ancak Malmüdürlüğü personeli her gün aynı işi aynı özen ile yapıyorlardı.
Bu tahakkuk müzekkereleri nasıl hazırlanıyor diye sorduğumda şeflerim;
“Devletin kurumlarının maaş, tedavi giderleri dahil Malmüdürlükleri ve muhasebe müdürlükleri aracılığı ile yapıldığını, ödeme belgelerini Tahakkuk Müzekkeresi ve Verile emrine ekleyerek Malmüdürlüğüne getirildiğini, şeflerin ödeme emri belgesi ve eklerini mevcut yasal düzenlemelere uygunluğunu kontrol ettiklerini, uygun olanların paraflanarak Malmüdürüne imzalanmak üzere gönderildiğini, Malmüdürü imzaladıktan sonra Maliye Bakanlığı’nın her yıl belirlediği kasa ve banka ödeme limitlerine göre ödemelerini vezneden yada bankadan gerçekleştirildiğini” anlattılar.
O dönemler vezne önünde ve banka çeklerini hazırlayan arkadaşların masalarının önünde uzun kuyruklar olurdu. Maaşlar-ek dersler maaş mutemetine, şahsi tedavi gideri ve yolluklar ilgili personelin kendisine, ilaç sağlık gideri olan tedavi giderleri ise eczacılara ödenirdi.
Sadece ödeme yapmıyorduk, gelir tahsilatlarımız vardı ve her biri ayrı kod ile hesaplarda izlenirdi.
Mesela Trafik Polis Memurlarından “sayman mutemetlerimiz” vardı. Onlar cezalar ve trafiğe ilişkin diğer gelirleri toplayınca kendi defterine kaydeder ve parayı da Malmüdürlüğü veznesine teslim ederlerdi.
Bir çok ilçede vergi dairesi müdürlükleri müstakil değildi, malmüdürlüklerine bağlı bir servis idi ancak BAFRA gibi büyük ilçelerde ayrıca vergi dairesi müdürlükleri bulunmaktaydı.Onlar da tahsilatları, ay sonu ve yıl sonu işlemleri ile ilgili olarak Malmüdürlüğü ile aynı süreci izlerlerdi.
Tüm bu işlemler; her ay sonunda, tüm defter ve belge kayıtları uygunluğuna göre takip eden ayın ilk haftası günlerce ay sonu cetvelleri hazırlanırdı. Bu cetveller, Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan matbu hesap cetvelleri idi ama kendi aramızda biz çarşaf vs derdik, çünkü çok büyüktü.Günlerce kocaman daktilolarda, aralarına karbon koyarak yazardık.Tek bir rakam hatası olsa o cetveli yeniden yazardık.Tüm hesaplar itibari ile bu tür cetvellerimizi bir aylık mizan ile karşılaştırdıktan ve aynı sonuca ulaştıktan sonra şeflerimiz ve müdürümüz imzalar, bir arkadaşımız Samsun’a teslim eder, Samsun ise ilçelerle hesapları koordine ederek Ankara’ya yani Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü’ne teslim ederdi.
Muhasebat Genel Müdürlüğü ise tüm illerin hesaplarını konsolide ederek devletin bir aylık harcamasını oluştururdu.
Muhasebat Genel Müdürlüğü ile Gelirler Genel Müdürlüğü ise birlikte yıl sonu hesabını konsolide ederek devletin bir yıllık gider ve gelirlerini oluşturarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarlardı.Bu bir yıllık hesap bir sonraki yılın ödeme ve gelirlerine dayanak teşkil ederdi.
Devletin bir yıllık hesabını çıkaran maliye personeli elbette kolay yetişmiyordu.
Şeflerimiz sabahları bize mevzuat eğitimleri verir, değişiklikleri anlatırlardı.Yeni değişikliğe göre nasıl bir yol izleyeceğimize karar verilirdi. Yani her sabah bir beyin fırtınamız olurdu.
Biz müdür ve şeflerimizden sadece mevzuat mı öğreniyorduk? Elbette hayır.
Şeflerimiz ve eski arkadaşlarımız giyim kuşamdan, vatandaşa nasıl davranılacağına dair sık sık bilgi verirlerdi.Diğer servis ve kurum çalışanları ile diyaloglarımız nasıl olmalı ve vatandaşa nasıl davranılması gerektiğini bıkmadan usanmadan anlatırlardı.
Çalışma ortamlarımız çok disiplinli idi. Şefimiz izin vermeden diğer servise çay içmeye bile gidemezdik.
Maliye personelinin iş yaparken kaynaştırıcı faaliyetleri de çoktur.
Mesela müdürlerimizin eşleri hafta sonu, ay sonu ve yıl sonu mesailerimizde Malmüdürlüğü’ne çörek börek getirirler ve sohbetleri ile yorgunluğumuzu alırlardı.
Hemen hemen her kurumun konusuna vakıf olan maliye personelidir görüşü ile, maliye personeli sadece kendi kurumunda değil, başka kuruma bağlı birimlerde de görevlendirilirdi.
Daha memurken Bafra Kaymakamlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın bir dönem müdürlük görevini yürüttüm.Bu görevi veren ise dönemin Kaymakamı Hayati SOYLU beyefendi idi.
Vakfın tüm işlemlerinin sil baştan yenilenmesini istiyordu, bende kendisinden personel desteği istedim.Sağolsun bu isteğimi geri çevirmedi. Bafra Sivil Savunma Personeli olan Belma hanımefendi ve birkaç öğrenciyi görevlendirdi.
İlk işim elle kayıt sistemine son vermek oldu. Öncelikle bilgisayar alımı yaptım ve o güne kadar elle tutulan kayıtların tümünü bilgisayar sistemine aktarılmasını sağladım.
Vakıf bu şekli ile bir çok ilçeye örnek olmuştu.Hayati SOYLU beyefendi konuklarını getirir ve vakfı yeni hali ile gururla anlatırdı.
Bir dönem sonra kaymakamımıza vakfın sürekli vekalet görev ile yürütülmesinin sakıncalarını anlattım ve sözleşmeli personel alınması gerektiği yönünde tavsiyede bulundum.
Kaymakamımız tavsiyeyi yerinde buldu.
Sınav açıldı, yazılıyı kazananlardan genç ve temiz yüzlü bir delikanlı hemen dikkatimi çekti.
Gözleri çakmak çakmak, cevval ve eğitimli bir genç.
İşte bu yürütür dedim kaymakam beye.
Bafra’lı dostlar bu kişi kim dersiniz?
Vakfın şimdi ki müdürü Hasan İRER.
Hasan İRER ile ilgili sezilerim de yanılmamışım.
Halen bu görevi hakkı ile yürüttüğünü duyuyorum.
Maliye’de her şey iş değil ya!
Zaman zaman Vergi dairesi Müdürlüğü ile birlikte, yılda iki kez kaynaşma ve motivasyon geceleri düzenler hatta diğer kurum yöneticileri ile personellerini de davet ederdik.
Organizasyonu yapanlar ise Malmüdürlüğü’nden bendeniz, Vergi Dairesi Müdürlüğü’nden ise Hasan ARABACI idi.
Maliye’de çay tadında kısa sohbetler
Malmüdürlüğü ile Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne bizleri ziyarete gelen dostlarımızla yada işi yapılırken bekleyen vatandaş ile içilen bir bardak çayın ve sohbetlerimizin tadına doyulamazdı.
Benim en çok aklımda kalan isim ise Bafra’nın duayen tüccarlarından rahmetli Süleyman TÜRK amcamızdı.Benim “simit-çay” ikilisini sevdiğimi bilir bazı sabahlar elinde simit ile yanıma gelirdi “simit benden çay senden” der otururdu.O kısa sohbet içinde devlet ve yönetimi ile ilgili çok şey anlatmıştır.
Malmüdürlüğü ile diğer kurumlar, Ziraat Bankası ve eczacılar arasında halkalardan oluşan adeta zincir misali bir bağımız vardı.
Bafra Ziraat Bankası personeli ile inanılmaz koordineli günleri, ayları hatta yılları tamamlardık.
Bu zincirimizde diğer önemli halka olan eczacılarımız ve kalfaları idi.
O dönem biz kamu çalışanları ilaçlarımızı hemen alıyorduk ama eczacıların işi zordu.
Çünkü ödenek öyle her zaman yeterli olmazdı.
Ödenek istenirdi, gelinceye kadar eczacılar aylarca beklerdi.
Düşünün o eczanelerin halini; ecza depolarına, vergi dairesine, personeline ödeme yapması gerekiyor ama ödenek yokluğundan ödemelerini yapamıyor.Onlar için çok sıkıntılı bir süreçti.
Kimi zaman müdürlerimiz sorumluluk alır ilaç bedellerini ödenek olmadan öder, ardından ödenek talep ederek eczacıların bu sorununu çözmeye çalışırlardı.
İşte “Maliye Bakanlığı, ben ve benim gibi personelini tüm bu olgular içerisinde Türk Kamu Sistemine” kazandırmıştır.
Türk kamu sistemine daha yararlı olabilmek adına sürekli kendimi yetiştirme gayreti içinde oldum.
Masamda ki işim bittiğinde diğer arkadaşlara yardım ederek onlarında işlerini öğrenmeye çalışırdım. Hatta milli emlak, muhakemat servislerine gider onlardan iş isterdim.
Daha lisede öğrenci iken bir hedefim vardı; rahmetli babam ile aynı okulu okumak.
Bu okulun adı Maliye Kursu idi ve o dönem Türkiye’de sadece iki tane vardı.
Maliye Bakanlığı’nın birbirinden kıymetli Defterdar ve Müdürleri çoğunlukla bu okul mezunudur.
Bu okula girebilmenin belli şartları vardı.
Sadece kendi memurları içerisinden öğrenci alır ve öğrenim düzeyi iki yıldır.
Bu okula, Maliye Bakanlığı’nda en az 2 yıl hizmeti bulunan ve sicil notu 90 üzeri olan memurlar başvurabilirdi.
Önce hatırı sayılı bir yazılı sınav, ardından yine hatırı sayılır bir sözlü sınavdan geçebilirseniz bu okulda okumaya hak kazanırdınız.
Bir yılda aldıkları öğrenci sayısı toplamda 200’ü geçmezdi.
2 yıl boyunca maaşımızı aldığımız gibi, okul süresince her gün için harcırahımızı alırdık. Ayrıca konaklamamız ve yemeğimiz karşılanırdı.
Ama inanamayacağınız kadar zor bir okuldu.
Mali mevzuat dışında iktisat fakültesinin derslerini de alırdık.
Bir dönemde 19, yılda 38 ders var, bizim halimizi düşünün.
Sınavlar ise genelde yazılı yada sözlü.
Mesela devlet muhasebesi sınavında monografi verilir, bir tanım sorulur 10 puan değerinde 90 puanlık soru ise monografi olurdu.Monografi sorunuzda mizan rakamlarını elde edebildiyseniz cevabınız doğru kabul edilirdi.Öyle arada bir iki hesabı doğru çalıştırdınız diye size bir opsiyon tanınmazdı.
Devlet Muhasebesi sınavında alabileceğiniz üç not var; cevaplama şeklinize göre 10, 90 ve yüz
Yıl içerisinde defalarca sınava girerdik ancak sınıf geçebilmek için yıl sonunda her dersten bir kez sınav yapılırdı.
38 ders alıyorduk ama en fazla iki dersten bütünleme hakkımız vardı.
İki dersten fazlası olursa, harcırah-yemek ve yatak ücreti %70 fazlası ile geri alınırdı.
Emeklerimin karşılığını aldım ve iyi bir derece ile Eskişehir Maliye Kursunu kazandım.