Helal Süt Emmiş Çocukların Emaneti Olan Topraklara Halel Getirmemek
Songül KİŞİOĞLU’nun kaleminden..
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim Tevbe suresi 52. Ayeti ile mümin kullarına;
“Bize ancak iki güzel şeyden birinin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oysa biz, Allah`ın kendi katından veya bizim elimizle sizi azaba uğratmasını bekliyoruz. Öyle ise bekleyiniz, biz de doğrusu sizinle birlikte beklemekteyiz.”
Buyurmuştur.
Şehitlerimiz ve gazilerimiz Kur’an-ı Kerim’in buyruğu doğrultusunda hür vatan toprakları için canlarını, kanlarını ve uzuvlarını çekinmeden feda etmişlerdir.
Tarih boyunca hür ve bağımsız yaşamış Türk Milleti, esareti asla kabul etmeyen bir millet olduğunu ise; erkeği, kadını ve çocuğuyla birlikte mücadele vererek ispat etmiştir.
Esareti kabul etmeyen, hürriyet aşığı Türk Milleti bu uğurda çok savaş yapmış birçok insanını şehit ve gazi vermiştir.
Tarihsel sürece baktığımızda, Edirne’den Kars’a kadar omuz omuza birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları ile düşmana karşı koymuşlar kanlarını, canlarını, uzuvlarını bu güzel vatan için seve seve feda etmekten çekinmemişlerdir.
Şehitler ve gaziler ALLAH diye haykırdıkça, sesleri vatan topraklarında HÜRRİYET olarak yankılanmıştır.
Canlarını feda ederek şehadet şerbetini içen şehitler ile uzuvlarını kaybeden gazilerin ve göğüslerinden helal süt emziren şehit ya da gazi analarının “Vatan sağ olsun” sözlerinin ardında ki büyüklüğün gerçekliğini hepimiz daha iyi anlamaya ve yeni nesile anlatmaya çalışmalıyız.
Türk analarının;
-Ananın ak sütü gibi helal
-Sütümü helal etmem
Sözlerini irdelediğinizde Dünya üzerinde başka bir milletin “Analarının sütünü yaşamın ilkeleri ile bu denli kıymetlendirdiğini ve düstur edinilmesini sağlandığını” göremezsiniz.
Geçmişte olduğu gibi bugün de yurdun dört bir yanında bağımsızlığımızın korunması, ülkemizin her köşesinde huzur ve güvenliğin sağlanması için canlarını ve uzuvlarını kaybetmiş HELAL SÜT EMMİŞ şehit ve gazilerimizin bizlere emanet ettikleri topraklara HALEL getirmemek birincil görevimiz olmalıdır.
Davul zurnayla gittiği cepheden, tekerli sandalye ya da koltuk değneğiyle ile dönen, vücudundaki şarapnel parçalarının sayısını bilmeyen, gözleri artık güneşi görmeyen, onlarca ameliyat geçirmek zorunda kalan, bir daha evlilik ve çocuk hayali kuramayan gazilerimizin, gazi olduktan sonra ki yaşam mücadeleleri çok zordur. Çünkü artık sağlıklı iken yapabildikleri birçok şeyi artık yapamamaktadırlar. Birçoğu engelli olarak yaşamak zorunda kalırlar ve sosyal yaşamda artık daha az yer alırlar. Yine birçoğu çalışma hayatında bulunamaz ya da bulunsa da eskisi gibi kolay bir çalışma performansı gösteremez.
Gazilerimizin, gazi olduktan sonra ki zorlukları ve vatan için canları ile ödedikleri bedel nedeniyle devletimiz yanlarında yer almış ve bir takım mali ve sosyal hak anlamında yasal düzenlemeler getirmiştir.
Maalesef duyarsız bazı kişilerin düzenlemeleri eleştirdiği gibi bir de toplum içinde rencide edecek sözlerini zaman zaman duymaktayız.
Bir gazetede okumuştum ve içim titremişti. Gazimiz halk otobüsüne biner ve gazi kartını uzatır, şoför “geç geç bedavacı” der ve gazimiz o günden sonra gazimiz bir daha otobüse binmez.
HÜR TOPRAKLARDA yaşayabilmemiz için canlarını, kanlarını, uzuvlarını feda eden şehit ya da gazi yakınlarına tanınan mali ve sosyal hakları eleştirici ve yaralayıcı dil ve üslup kullanmak, helal sütlü analarımıza ve kınalı kuzularına karşı haksız bir davranış olacaktır.
Unutmayalım ki! Şehitler ve gazilerde yaşama bir kez geldiler ve o bir kez yaşama haklarını bizler hür topraklarda özgür yaşayalım diye feda ettiler.
HÜR TOPRAKLAR uğruna, kol ve bacak kaybeden, çocuklarının elinden tutarak okula götüremeyen ya da çocuklarının sevinci ve hüznünü göremeyen KÖR olmuş, GAZİ BABALAR ve evlilik yapamayacak, çocukları olmayacak GAZİ GENÇLER size minnettarım.
Songül KİŞİOĞLU