Dolar 34,5375
Euro 35,9893
Altın 3.007,51
BİST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Yağmurlu
İstanbul
19°C
Yağmurlu
Cts 9°C
Paz 10°C
Pts 10°C
Sal 12°C

İP VE KARANLIK ODA ARASINDA SÜREN HAYAT

İP VE KARANLIK ODA ARASINDA SÜREN HAYAT
REKLAM ALANI
12 Mart 2021 15:06 | Son Güncellenme: 12 Mart 2021 16:18

BUZAĞI İSHALLERİ:

Yıllarca bizler, yani Veteriner Hekimler, üreticiler, Tarım Hayvancılık Birlikleri, Tarım Bakanlığımız ve teşkilâtlarımız son 5 yıldır ölen yaklaşık bir milyon civarında buzağılarımız hakkında konuşuyoruz.
Tabi ki bu ölümler üzücü çok üzücü. Daha önceki bir yazımda bir buzağı kaybetmenin bir çocuğumuzun geleceğini kaybetmek gibi olduğunu yazmıştım. Türkiye’de sadece 2016-2017 yıllarında nerdeyse 500.000 buzağı kaybetmişiz. Bu 500.000 bin buzağıyla 500.000 bin gencimizin üniversite masrafını karşılayabilirdik.
Şu soruyu kendi kendime soruyorum. Buzağı bakmak bu kadar mı zor? Hayır, aslında çok basit. Şimdi, Samsunuz da köylere çıksak 50 tane üreticimize sorsak, hepsi bize rahatlıkla doğru bir şekilde buzağı bakımını çok rahat anlatacaktır. Peki buzağı kaybedenlere de neden buzağı kaybettiğini sorsak, eminim ki şu cevapları söyleyecektir çoğunluğu; İshal oldu kurtaramadık, üşüttü, yani akciğer rahatsızlığından öldü.
Çok az bir kısmı da güç doğum sonrası, karın şişmesi veya yem dokunması, süt dokunması gibi birçok sebep sıralayacaktır. Burada dikkat çeken iki önemli olay ishal ve akciğer hastalıkları genelde ilk sıradadır.
Bunlar önlenemez mi, tabi ki önlenebilir. Ama iyi bir saha gözlemi ve yorum bu konuda çok önemlidir. Ve hastalıklarla mücadelede yani koruyucu tedbirlerin alınmasındaki en büyük kriter işletme yapısıdır. Ayrıca bakıcı toleransları da çok önemlidir.
Ama biz buzağı ölümlerini yorumlarken ve sonrasında koruyucu tedbirler alırken genel anlamda tedbirlerden bahsediyoruz.
Asıl tedbir Türkiye’deki işletme yapısı, insan gücü, bakıcı toleransı ve ırk yapısı. Bunlar iyice irdelenirse çözüm daha da kolaylaşır.
Öncelikle şunu belirteyim ki Türkiye’de üç tür hayvancılık yapılmaktadır.
Birincisi:
Kırsalda yani köylerde yapılan aile işletmeciliğidir. Genelde 3-5 ineği olan, tarımla beraber yürütülmeye çalışılan, bir kısmı da mera hayvancılığıyla entegre küçük aile işletmeleridir. Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi ve İç Anadolu’nun da bir kısmında melez ve yerli ırkların yoğunlukta olduğu, diğer bölgelerde nispeten melez ve birazda ithal ırklara dayalı bir küçük işletmecilik şeklidir. Genelde bireysel olarak pazar yerleri ve evlere servis şeklinde süt ve süt ürünleri satılarak gelir sağlanır. Besi anlamında ise kurbana dayalı besi yapılır.
İkincisi:
Orta ölçekli dediğimiz biraz daha soğuk süt satışına endeksli, kısmi besiciliği de bünyesinde barındıran hayvan sayıları değişken bazen 20 bazen de 50 li sağmal sayılarına kadar değişkenlik gösteren işletmelerdir. Bana göre süt ve yem krizlerinden en çok etkilenen işletmelerdir. Ülkemizde oldukça yaygındır. Özellikle Ege Bölgesi, Trakya Bölgesi orta ölçekli işletmeler açısından yoğunluktadır.
Üçüncüsü:
Büyük İşletmeler: Bunlarla ilgili ilerleyen yazılarımda ayrıntılı bilgi vereceğim.
Şimdi gelelim yazımın başlığında dediğim ”bir ip ve bir karanlık oda” konusuna. Evet buzağı ölümlerinin çok fazla olduğundan bahsettik. Bunun için hayvancılığı üç kısma ayırdım. Çünkü her işletme şeklinde buzağı ölüm sebepleri aynı. Ama neden öldüğünü kendimize sorarsak, o zaman her bir işletme yapısını ayrı incelemek gerekiyor. Şöyle bir hayal kuralım. Çoğumuz köylüyüz veya köy kökenliyiz. Köylerdeki ahırlarımızda hayvanlarımız genelde bağlı şekilde bakılır.
Ya buzağılar, annesinin yanındadır ya da ahırın köşesinde daracık bir karanlık havasız bir yerde tutulur. İşte benimde tam dediğim annesinin yanında iple bağlı veya köşede karanlık bir odada yaşayan bir buzağı. Tabi ki bu alışılagelmiş bir bakım şekli, ama işin püf noktası da burası. Şöyle düşünelim eli kolu bağlı bir çocukla, küçücük karanlık bir yerde yaşayan çocuğun, bakın psikolojisi ne olur, ne kadar sağlıklı olur. Ve şöyle devam edelim, bir çocuğu devamlı annesinin yanına bağlayalım aylarca öylece kalsın. Hiç bir şey olmazsa annesinin nefesinden bile rahatsız olur. Peki boynunda bir iple bağlı annesinin yanında kalan bir buzağı düşünün. O buzağının ishal olmaması veya solunum problemi yaşaması imkansızdır. Neden mi?
İnekler günde 2-3 kez gübre ve idrar çıkarır. İneğin dışkısıyla beraber yattığı yerde mikrop üremeleri olacaktır. Bu da direkt buzağıyı etkileyecektir. Aylarca o idrarın etkisiyle de akciğerleri etkilenecektir. Hasta olmasa da aşırı mikroplardan dolayı sağlıklı gelişimini tamamlayamayacaktır. En önemli, en riskli durumda, doğum anı ve sonrası. Bu şartlarda buzağının ishal olmaması çok zordur. Doğumdan sonra anneden hızlı bir şekilde rahminden 15-20 gün akıntı devam eder. İşte bu akıntıda çok hızlı mikrop ürer. O da buzağıya bulaşır. Buzağılar doğumdan 15-20 gün sonra tat ve koku alma duyuları geliştikçe sağı solu yalamaya başlar. Annenin yanında ise yavaş yavaş annenin önündeki yemlerden tatmaya başlar. İşte bu durum çok tehlikelidir. Çünkü ineğin yediği yemlerin çoğunluğu buzağılar için çok tehlikelidir ve sindiremez. Üreticiler genelde bu durumu fark edemez. Buzağı annenin yemlerinden çok az bile yerse ishal olabilir veya halk diliyle midesi yanmış deriz. Bazı buzağılara baktığımızda tüyleri karışık ve karınları sarkmıştır. Bu tür buzağılar genelde ilerde iyi bir damızlık olmaz.
Diğer bir durumda, buzağılar genelde üşümesin diye ahırın bir köşesinde veya karanlık, ışığı az bir odada bakılır. Unutmayın ki karanlık ve kuytu yerler, genelde mikropların en çok sevdiği yerlerdir. Ayrıca karanlıkta veya kuytu yerlerde yaşayan buzağılar, güneş görmezse sağlıklı gelişemez. Özellikle altıda çok ıslak kalırsa solunum hastalıklarına davetiye çıkarmış oluruz.
Sonuç olarak, buzağı ölümleri ile ilgili yorumumuzun birinci kısmı olan aile işletmeciliği yapan üreticilerimize tavsiyemiz ve ricamız, ne olur ipten ve karanlık odalardan vazgeçin. Buzağılarınıza bu şekilde bakmayın. Soğuktan korkmayın. Sıcaktan korkun. Eğer imkanınız varsa buzağılarınızı temiz, havadar güneş alan yerlerde bakın.
Not: Bu güne kadar en az 20.000 buzağı ile çalışmış bir hekim olarak yukarıdaki paylaştığım bilgiler, kesinlikle şahsımın sahadaki yaşadıklarımdır. Kesinlikle bir eleştiri amacım yoktur. Tamamen bir tavsiyedir.
Yurdumun güzel insanlarına ve her defasında söylerken bile gurur duyduğum, köyüme köylülerime sevgiyle, saygıyla, özlemle…
İYİ Kİ VARSINIZ.
Hakan Temur

REKLAM ALANI
ETİKETLER:
YORUMLAR

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.