Kim bilir Kaç Aşığa Deliliği Öğretecekti…
Fatma Dinç’in kaleminden “Kim bilir kaç aşığa deliliği öğretecekti …”
Bir nota gelir kulağına,
Ya baştan çıkarıcı,
Ya da alıp en başlangıca götüren,
Ya vefasız bir yar hatırlatır,
Ya da hayırsız bir evlat…
Elini attığın kuruyorsa
Ya senin kaderin bu,
Ya da yolunda gitmeyen şeyler var hayatında…
“Zaman” alışılmadık bir vaziyet alıyorsa,
“Koy ver gitsin” demekten başka bir şey bırakmaz hayat sana…
Öyle ki;
Ne acıdır uzaktan sevmeler;
Aynı siyah beyaz,
Aynı güneş, ay gibi
Ve aynı yerde aynı havayı soluyorken de dahi
Kaybettiğin limana tekrar dönememek gibi…
Evet!
İki yanan sigara gibidir hayat!
Külü başka yere
Dumanı başka yere savrulan…
Sen bir nefes çekersin,
Önce dilin, sonra yüreğin yanar,
Kimi zaman rahatlatır,
Kimi zaman seni senden eder…
Bitmek bilmeyen yürek yangınlarım var benim,
Sayamadığım birkaç tabut,
Dokunamadığım birkaç ölü,
Ve söyleyemediğim birkaç milyonlarca kelimem…
En çok da sevenler üzülürmüş,
Çekip gidenlerin hesabı sorulmaz
Kalanlardan çıkartılırmış öfke…
Ya sokak aralarında hain gölgeler,
Ya da yürüyen cesetler…
İstanbul gibi…
Aşkı en iyi bilen şehir…
Yağız bir delikanlıydı O’na vurulduğunda,
“Allah-u Ekber” nidalarıyla aldı onu koynuna,
Bir kızları oldu;
“Üsküdar” dediler adına.
Gideceğini bilse,
Aşık olur muydu Sultan Mehmet’e
Sahi neydi o Ekim sabahı Boğaz’ı parçalayan çığlık,
Gittiği için miydi o feryat?
Yoksa bir daha göremeyeceği için mi?
Oysa en büyük aşkı “O” bilirdi..
Kim bilir kaç şairi bastı bağrına,
Kaç yazara yardım ve yataklık etti,
Kaç hırsız çaldı hayallerini,
Oysa o en iyi bilendi deliliği,
Kim bilir kaç aşığa deliliği öğretecekti …