KIRMIZI
Fatih TEZCE’nin kaleminden..
İlk kez bir fotoğrafa giriyorduk sen, ben ve gece…
Siyah ve beyaz renkten ibaretti akşam…
Görmüştüm…
Elektrik tellerinde gördüğüm tüm kuşlar pırrr diye uçtular…
Telefon direğine yuva yapan leylekler, saman parçacıklarını, otlarını ve yavrularını alarak ayrıldılar güzde…
Yine sen ben ve akşam kaldık fotoğrafta…
Beyazla siyahın kavgasından galip çıkan grinin arkasında sıralandı kırlangıçlar…
Minareden gelen seslere sığındılar sonra da…
Bulutlar bir siyah oldu bir beyaz…
Mavinin çok uzağında çakan kırmızı bir şimşek uyandırdı tabiatı…
Kuşlar fotoğrafa girmek için heyecanla tekrar kanat çırptılar…
Salyangozların yağmurdan sonra ortaya çıkıp bahçenin tarabalarına tırmanması kadar yavaşladı zaman…
Nesnelerin tepesinde konaklayan ikindi güneşi hiç bitirmedi tatilini…
Kuşlar tellerde asılı kaldı, bulutlar gride saklandı, fotoğrafın içinde yaşayanlar yeniden birbirlerine sarıldı…
Sen, ben ve akşam öylece yapayalnız kalakaldık…
Bu arada çayı bardakta soğutmamak için yavaşladı zaman…
Bardaktaki çay suda, dudağımıza yapışan su gözlerimizde, gözlerimizde yavaşlayan zaman fotoğraflarda dondu…
Sonra akşam oldu…
Şehirlerde her şey siyah beyaz oldu…
Sen, ben ve akşam…
Kibrit yanığı kadar görebildik birbirimizi sadece üçümüz…
Sonra donmuş zamanda akrep yelkovanı kovaladı…
Yelkovan uykusundan yeni uyanmış gibi gerildi…
Tek kolunu açtı da açtı…
Sıfırlanmış zamanda neredeyse akrebi yakalıyordu…
Ve yakaladı da…
Şimdi ikisi de üst üste geldi…
Gölgelerini çekmediler birbirlerinin gölgelerinden…
Zaman yeniden hareketlendi…
Tik tak diye başladı konuşmaya saatler…
İlk kez bir fotoğrafa girdi gece…
Şimdi uyanma vakti…
Her şey uyandığında, evlerde perdelerin yakasına iliştirilmiş güller bıraktı zaman…
Güllerin yeşil yaprağından geceden beri yağan yağmur tanecikleri aktı…
Önce kırmızı sonra yeşil…
Fotoğraf renklendi…
“Gül kırmızısı utangaç yanağımızın rengidir…
Ve kırmızı bizim utangaçlığımızdan gelir” dedi bir adam, gül fotoğrafını her gördüğünde…
Fatih TEZCE