NAKARATSIZ GÜNLÜKLER
Fatih TEZCE’nin kaleminden..

Bu şarkı burada bitmesin…Yankılansın sesler duvarlarda…Şehirler uyumasın,ayaklansın dağlarla…Serçeler kanatlansın çınar ağacına yuva yapsın göçmen leylekler…Dut yaprağında saltanat kursun tırtıllar…Çocukken şöyle bir film vardı hatırlıyorum;”kelebekler sonsuza uçar”…
Aynalardan daha erken başlasın yaşamak,hayat dediğimiz kavgada…Gölgeler gölgeleri doğursun…Islak ellerimiz saçlarımızı tarasın…İmbatlar donatsın evlerimizin içini…Ferahlık dolsun benim de içime sen gelince…Sen gelince daha erken başlasın yaşamak…Emirlere uyalım,erkenden kalkalım şöyle diyerek;”yaşamak,adı için yaşamak”…
Otobüsler kaç hayatı geçti kim bilir…Evet gerçekten,kim bilir? Otobüsün içindeki insanlar hangi hayatını yaşamakta…otobüsler geçtikçe evlerin lacivert pencerelerinden,seninle olan hayatımı yaşamak isterken,hayat akıp geçiverdi ayaklarımın altından…Baktım da durdum…Ya da durdum da baktım…İşte o anda bir ihtiyar adam şöyle mırıldandı;”göçtü kervan kaldık dağlar başında”…
Aramak için bakmak yetiyormuş… Bakmak için de görmek yetiyor… “Cadelerde rüzgar” diye bir şarkı vardı bir zamanlar…Siyah renkte antika bir otomobil içinde söylüyordu bir kadın bu şarkıyı… “Çok ağlıyormuş ben olmayınca” diyordu bu şarkı…Sen de öyle bakmıştın giderken otobüsün ardından…Ve şarkı şöyle devam ediyordu;”çok uzaklarda”…
Bugün çarşıda epey dolaştım…Sokaklar her dolaşmamda seni aradı…Yürüyen bendim ancak seni arayan,sokaklar…Ne kadar ilginç değil mi…Herkes birbirini arıyordu bugün…Sokaklar bu yüzden çok yoruldu şöyle diyerek birbirini arayanlara;”ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında”…
Gece olunca her şey çıkıyor ortaya…Dağlarda havuzlu villaları olanlar da gece gibi çıkıyor ortaya…Yerdeki atık şişeler,yenmiş çikolata kağıtları,çekirdek kabukları vesaire vesaire… Onlar da gece gibi çıkıyor ortaya…Bu da bir çelişki değil mi…İnsan hatasını örtmek için geceye kaçarken…İnsan günahını saklamak için geceye kaçarken…Gece ise gün gibi çıkarıyor her şeyi apaçık…Gece,siyah renkli değilmiş,bunu öğreniyoruz…Dağların altı da üstü de değerlidir diyor bir öğretmen,Barış Manço’dan şu şarkıyı delil göstererek;“dağlar dağlar kurban olam yol ver geçem…”
Aklıma geldikçe yazıyorum böyle günlükler,mektuplar,nakaratsız yazılar…Aklıma geldikçe…Duvarlardan fışkıran devrimci kırmızı cümleler önce rüzgarda temizleniyor,sonra camiilerin şadırvanlarında yıkanıyor,en nihayetinde ses olup ellerime tutuşuyor…Yani şelaleler gibi ellerimden cümleler dökülüyor…Cümleler dağlara sığınmak isterken kapımı çalıyor…Kapım çalınıyor…Ne çok isterdim senin gelmeni…Açıp kapıyı buyur etmeyi…Oysa açtım da kapılarımı buyur ettim tüm kelimeleri…Kelimeler Tanrımın misafiri oluyor;”öyle yazıyor son mektubunda”…