SU
Fatih TEZCE’nin kaleminden..
Şehrin her yanı ‘ben’im…
Dağlara baksam ben, ırmağa baksam ben, göğe baksam ben…
Her yanım, ben…
Balıkların sudaki özgürlüğüyüm ben…
Su belki sizi boğar ama bana can katar…
Damla damla çoğalırım ben, bana her baktığınızda…
Yağmur yağsa üstümüze, denizlere can veren su olur benim bakışlarım…
Benim bakışlarım anneme göz olur…
Benim bakışlarım sizlere ses olur…
Ben yalnız değilim…
Ben milyon tane su damlasıyım…
Ben bir çağlayanım…
Metrelerce yükseklikten düşen benim…
İnsanın gözünden düşen yaşım ben…
“İnsanların gözünden düşmeden” ama…
İnsanlar da insanların gözünden düşmese…
Mısır püskülünün pembesiyim ben…
Narın kırmızısıyım…
Dut yaprağında gezinen tırtılın heyecanıyım ben…
Asırlık çınar ağacının çevresine verdiği güvenim…
Hanımeli çiçeğinin mahalledeki kokusuyum ben…
Anneye nefes benim…
Çocuğun ilk yürümesi gibi umut doluyum…
Şehirde kaybolmamak için ellerinden tutulanım ben…
Sabah ezanında ışığı yanan evim…
Namaza yürüyen çocuğun rüzgârla yaren olmuş kardeşiyim…
Tespih gibi tane tane babamın avuçlarına düşen gözyaşıyım ben…
Ben suyum…
Toprağı ben öperim…
Toprak benimle canlanır…
Toprak benim can dostumdur…
İnsanın insana can olduğu gibi…
İnsanların damarında kan dolanır…
Bulutlarla ise ben dolanırım…
Karanlıkta şırıltıyım…
Su sesinde buluşur köyler…
İnsanlar su sesinde dost olur…
İnsanlar su sesiyle dost kalsınlar…
Su dostluktur…
Ben bir isyan değilim…
Başkaldırı değilim ben…
Göğe her baktığımda toprağa düşen kardeşlerimi görürüm ben…
Toprağı nakış nakış çizen damlayım ben…
Erik ağacındaki beyaz çiçek, tütün tarlasındaki uğurlu böcek, mayıs ayındaki dirişilim ben…
Ben suyum, ben buyum…
Benim akışımdaki yalnızlık dünyanın yalnızlığıdır…
Sanmayın ki bu kadar çok insan görüyor birbirini…
Ben görüyorum her birinizi…
Düğünü olanları görüyorum, köprülerden geçiyorlar; ölüsü olanları görüyorum suyla yeniden doğuyorlar…
Ben her şeyi görüyorum…
Ben yalnız akıyorum…
Elleri ayçiçeği kokan bir çocuğun gökten yıldız kayınca babasının geleceğine inanmasıyım ben…
Saçlarına papatyadan taç yapmış kız çocuğunun cumbalı evlerdeki ahşap kapılara yaslanarak gökte süzülen martıyı izlemesiyim ben…
Fabrika işçisi bir babanın elindeki ekmekle evine dönüşündeki huzurum ben…
Ben ırmak ırmak gezenim…
Ben seninle gezenim…
Gezdiğim her topraktan bir parça “sen” aldığım ırmağım…
Ülkeler boyunca ben gezerim…
İranlı hurdacı adamın kamyon kasasına yazdığı yazıyım ben:
”Hurda satın almak bahanemdir…
Şehri sokak sokak seni bulmak için gezdim ben…”