Su Soğuk, Abdest Sıcak, Çocuklar Adam…
Fatih TEZCE’nin kaleminden..
Çocuklarını, çocukların masumiyetlerini ve kendi samimiyetlerini kuşanarak çıktılar sokağa… Sokaklar heyecanlandı… Martılar zaten heyecanlıydı ve denizler çalkalandı… Yollar duramadı yerinde… Yolların beyaz çizgilerinde bitti gece… Gece, sabahla doldu…
Sonra aydınlandı dünya… Ve hayat böyle başladı.
Çocuklar umudun adı oldu… Takvimlerin merdivenlerinden indiler çocuklar üçer beşer… Sonra döküldüler yollara… Yollara dökülen yaprakları da topladılar, kırılmış kalpleri topladıkları gibi… Sonra çocuklar kırlara koştu… Yıllar, saçlarını dalgalandıran rüzgârın arasından geçti gitti… Elbet büyüdüler sonra…
Coğrafi olarak en uzun günün ilk sabahında buluştular… Işıklar gözlerinde kırıldı… Kırılan ışıklar sabahın göğsüne saplandı… İhtiyarlar duvarlara yaslandı… Duvarlar daha da güçlendi yaslandıkça insanlar… Bizim ihtiyarlarımız hep böyle yaşlandı… Sonra çocuklar geldi taş kokulu duvarlardan atlayarak… Her gün, yağmurların binlerce kez gövdesini delik deşik etmesine itiraz etmeyen duvarlar, bu çocukları bekledi… Çocuklar dokundukça kapısına, dünya bir daha başladı dönmeye… En uzun secdede yine yan yana düştüler… Bahçe duvarlarındaki sesler mahallenin her yerinde yankılandı…
Omuzları omuzlarına değdi; aralarına sadece dualarını aldılar… Dağlar dağlara kavuştu, çocuklar da diğer çocuklara…
Renklerin önemsiz oluşunu secdede anladılar… Hüzünden gelen gözyaşı, huşudan doğan ter, sevgiliye uzanan elden tomurcuklanan nem… Hepsi aynı renkti… Yani renksiz… Tenlerimizin ne önemi var dediler aralarındaki konuşmalarında…
Sabahı taze ekmek kokusu bir de ezan sesi hatırlatıyor… Ekmeğini kuşlarla paylaşıp çıkıyor çocuklar… Kuşlarla ekmeğini ufalayarak paylaştığı elleri, gül doluyor birden… Elleri gül kokuyor birden… Elleri gül kanıyor birden…
Her şey bitince dağıldılar sokağa… Onlar dağıldıkça, sokaklar toplandı… Toparlandı insanlar… Toparlanın gitmiyoruz dedi bir çocuk oyun bitmeden… Daha ezan okunmadı dedi diğer çocuk… Biz çocuklara akşam ezanı okununca ya evlere ya camilere gitmeyi öğütledik dedi camilerde yaşlanmış bir ihtiyar… Çimenlere düşen kırağı utandı… Akşamlarını sırtında taşıyan dünya yeniden uyandı…
Hep dedikleri gibi; yaşamadıkları hiç bir şeyi anlatmadılar…
Ey bizi bizimle büyüten gölgemiz… Çocukların güzelliğiyle beyazlaşan gölgemiz… Çocukların diliyle kendimizi söylediğimiz gölgemiz… Terk etmedi bizi hiç gölgemiz…
Yeni bir güne başlamanın habercisidir ekmek kokusu ve çayın buğusu… Her gün yeni bir güne başlamanın heyecanı ve huzuruyla bekliyoruz yollarda. Bizim bekleyişimiz sen gelinceye kadar sürecek, diye söz verdiler başlarını kaldırıp da… Mavi gök ve beyaz bulut oradaydı…
Soğuk suyu temizliyor çocukların elleri… Ellerinden dökülüyor günahsız su… Sular, günahsız oluyor sonra… Sulara kavuşmuş topuklarından yayılıyor dirilmenin ayak sesi…
Su soğuk…
Abdest sıcak…
Çocuklar adam…